Yak Bunu
"Burası uğruna birini öldürebileceğiniz ve içinde ölmeyeceğiniz bir yer."
Opera değil bu, hayat. Aşklar neden hep trajik olmak zorunda o zaman?
Çok sevdiğimiz birini kaybettiğimizde sorgulamaz mıyız kendimizi onu ne kadar tanıyoruz aslında diye? Neden özellikle bu soru peki? Tanımıyoruz çünkü belki de. Belki en yakın arkadaşımız. Belki en küçük kardeşimiz. Belki de sevgilisiyle bir bot kiralayıp macera peşinde koşarken büyük bir gemi tarafından ezilmiş başarılı hayalperest bir dansçıdır. Ne kadar derinden tanıyoruz peki onu? Ya da kendimizi? Hadi inelim biraz kendi derinimize. Aslında ne kadar tanıyoruz kendimizi? Kimiz biz? Ayağının altındaki zemini kaymış aylak itfaiyeciler miyiz biz? Kendi yangınlarımızı mı söndürmeye çalışıyoruz?
Bırak kişisel olsun, doğruları söyle, sonra da üzerine “Yak bunu” yaz geç.
Dörtlü bir vals bu. Hikayenin asıl kahramanı yaşamıyor. Kalanlar da bu hikayedeki yerlerini arıyor. Belki de kendi hikayelerini yazıyorlardır ilk defa hayatlarında. Bir nevi garip sıçık komik bir aşk hikayesidir belki de yazdıkları. Belki de.